20 Nisan 2014 Pazar

Sahte Ara Geçiş Örneği: Cœlacanth


Jeolojik dönemlere ait örneklerinin fosil katmanlarında bulunduğu, yaşayan örneklerinin de günümüzde ele geçtiği canlılara "yaşayan fosiller" adı veriyoruz. Bu canlılar, milyonlarca yıllık örneklerinden hiçbir fark ortaya koymamakta, fosil formlarının canlı örneklerini oluşturmaktadırlar. Bunların kuşkusuz en önemli örneği, evrimcilerin yıllarca en önemli sözde ara geçiş canlısı olarak tanıtıp üzerinde sayısız spekülasyon yaptıklarıCœlacanth'dır.

Sahte Ara Geçiş Örneği: Cœlacanth

Güney Afrika kıyılarında, 1938 kışında, The Nerina adı verilen bir balıkçı teknesi, Hint Okyanusu'nda Chalumna nehrine yakın bir yerlerde 70 milyon yıl önce soyunun tükenmiş olduğu düşünülen bir balık yakaladı. Bu balık, dinozorlarla aynı zamanda yetişip büyümüş olan Cœlacanth idi…19
410 milyon yıllık Coelacanth fosili
Evrimci paleontolog J. L. B. Smith ve Comores adalarında canlı halde bulunan Coelacanth. Bulunan bu ilk örnek ile Coelacanth'ın tam bir balık olduğu, evrimcilerin iddia ettikleri gibi bir ara geçiş canlısı olmadığı ortaya çıktı. Bundan sonra bulunan 200 canlı örnek, bu önemli gerçeği pekiştirmişti.
Oxford Üniversitesi, Doğal Bilimler Akademisi başkanı evrimci Keith S. Thomson'un bu sözleri, bir evrim efsanesinin nasıl yok olduğunun açık bir ifadesidir. Çünkü Cœlacanth'ın canlı bir örneğinin yakalanması, evrimin en büyük sahte dayanaklarından birini ortadan kaldırmıştır.
Fosil kayıtlarına göre 410 milyon yıl öncesine (Devonian Dönemi) dayananCœlacanth, evrimciler tarafından, balıklar ile amfibiyenler arasında yer alan çok güçlü bir ara form delili sayılıyordu. 70 milyon yıl önce (Kretase Dönemi) fosil kayıtlarından gizemli bir şekilde silinmiş ve o dönemde soyunun tükendiğine inanılmıştı.20 Evrimci biyologlar, bu canlının fosillerinden yola çıkarak, canlının vücudunda tam olarak işlev görmeyen, yani evrimcilerin tabiriyle "ilkel" bir akciğer bulunduğunu ileri sürmüşlerdi. Cœlacanth üzerindeki spekülasyonlar o kadar yaygınlaştırıldı ki, bu canlı, pek çok bilimsel kaynağa en önemli evrim delili olarak girdi ve hatta bu canlının denizden karaya çıkarken çizilmiş resimleri bilimsel kaynaklarda büyük bir hızla yayınlanmaya başladı. Elbette bütün bu varsayımların, sahte çizimlerin, sahte iddiaların dayanağı, bu canlının soyu tükenmiş olmasına dair kesin inançtı.
Fakat durum farklıydı. İlki 1938 yılında Güney Afrika'da, ikincisi 1952 yılında Madagaskar'ın Kuzeybatısındaki Comores adalarında ve diğeri ise 1998 yılında Endonezya Sulawesi'de olmak üzere Cœlacanth, 200'den fazla kere günümüz okyanuslarında yakalandı. Ele geçirilen ilk Cœlacanth karşısında şaşkınlığını açıkça ifade etmekten kendini alamayan evrimci paleontolog J. L. B. Smith, "Yolda dinozora rastlasaydım, daha çok şaşırmazdım," diyordu.21
Bulunan canlı Coelacanth örneklerinden bir diğeri.
Cœlacanth'ın canlı örneklerinin bulunmasıyla bu canlı hakkındaki iddiaların bir aldatmacadan başka bir şey olmadığı da ortaya çıkmış oldu. Evrimci araştırmacıların ilkel akciğer olduğunu öne sürdükleri yapı, balığın vücudunda bulunan bir yağ kesesinden başka bir şey değildi. Ayrıca evrimciler bu canlıyı hep sığ sularda yaşayan ve sudan çıkmaya hazırlanan bir sürüngen adayı olarak tanıtmışlardı. Oysa Cœlacanth'ın gerçekte okyanusun en derin sularında yaşayan ve 180 m derinliğin üzerine hemen hiç çıkmayan bir dip balığı olduğu anlaşıldı.22
Canlı Cœlacanth balığının kuyruğu ile 140 milyon yıllık fosil hali birbirlerinden tamamen farksızdır.
1987 yılında Alman doğabilimci Hans Fricke'nin yaptığı araştırmalar da bu sonuçları doğruladı. Fricke, Grand Comoro adalarında Cœlacanth'ları gözlemlemiş ve fotoğraflandırmıştı. Bu canlıların, öne, arkaya, hatta baş aşağı yüzdüklerini görmüş ama hiçbir şekilde deniz dibinde yüzgeçleriyle hareket etme gibi "yürümeyi" andıracak bir hareket şekli göstermediklerini tespit etmiştir.23
Cœlacanth'ın bir yaşayan fosil örneği olması, evrimcilerin sudan karaya çıkış gibi hayali bir senaryo için gururla sunup sergiledikleri tek sözde delili de ortadan kaldırıyordu. 1938 yılında günümüz denizlerinde karşılaşılan bu canlı, öylesine önemli bir balıktı ki, evrimcilerin çok uzun zamandır anlamazlıktan geldikleri "sudan karaya geçiş sahtekarlığını" bir anda ortaya çıkarmıştı. Evrimciler, bu canlı gerçek karşısında kimseyi suçlayamadılar, kimseyi "bunun aksi oldu" diye iknaya kalkışmadılar. Cœlacanth ve onun sudan karaya çıkış hikayesi ile ilgili hiçbir yeni iddia ortaya atamadılar. Fosil kayıtlarındaki durağanlık, evrimi, en büyük dayanaklarından bir tanesini ortadan kaldırarak yıkmıştı.
Politik bilim profesörü Robert G. Wesson, bu gerçeği şu sözlerle açıklamıştı:
Soyunun tükenmiş olduğu sanılan ama 1938 yılında tekrar keşfedilen sağlıklı yüzgeçlere sahip Cœlacanth, yaklaşık 450 milyon yıldır durağan durumdadır… Bu neredeyse zamansız türler, tüm canlılarda söz konusu olan protein değişikliklerinden muaf değildirler. Ve bunlar adaptasyon eksikliği olmadan çeşitli şekillerde çeşitlenmiş olmalıdırlar. Ama bunların örnekleri her nasılsa adeta donmuştur... Geleneksel evrim teorisinin görüşüne göre, uzun süreli durağanlığın açıklanması zordur. Türler yeni şartlara ve fırsatlara adapte oldukları için hızlı evrim daha kapsamlı olmalıdır. Ama milyonlarca yıl boyunca değişen koşullar altında değişmeden kalan türlerle bağdaşmamaktadır.24

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder